21 Eylül 2010 Salı

Acılaşmak..


Bir kitap okumaktayım sonuna yaklaştım.. Ama bitirmeden yazmak istedim. Kitabın adı Veronika ölmek istiyor. Yazarı Paulo Coelho şu ünlü Simyacı kitabının da yazarı. Veronika güzel ama rutin hayatı sonucu intihara kalkışıyor. Derdi yok tasası yok ama ölmek istiyor. Kitapta buna 'acılaşmak' deniliyor. İnsanın kendi istediklerini yapamaması herkese ayak uydurmaya çalışması 'elalem ne der' leri çok düşünmesi sebeplerinden çıkarmış 'acılaşmak'.. Toplumdaki benzerlere benzemek için kendimizi yok edermişiz. Toplumda belli kurallar vardır belli kabullenilmişlikler.. Bunun dışına çıkanlara iyi bakılmaz biliyoruz. Tanrının doğadaki yaprakların tekini bile benzer yaratmadığını varsayarsak topluma uyma çabası doğanın dengesini bozuyor bunlar kitapta söyleniyor ve çok doğru tespitler.. Birde veronika vardı hani ölmek isteyen.. O da ölemiyor ama tekrar öleceğini bilerek yaşıyor.. Onun öleceğini bilmesine rağmen sonradan hayata tutunması diğerlerine ders oluyor. Sonuna doğru başka bi kahramanada yer verdi kitap. Aslında bir kaç kahraman yer almakta ama Eduard 'Cennet Görüntüleri' ile ayrı bir anlam katmış kitaba.. Cennet görüntülerini benim algılayışım şu şekilde oldu ' Herkesin kendi yolunu çizmesi ve bundan vazgeçirilmeme uğruna verdiği savaş'. Eduard bunu başarabilenleri tabloya yansıtmaya çalıştı. Bizler bunu başarabilsek bile çok büyük beklentiler içine girmemeliyiz.. Eduard gibi bizi anlayan biri bile çıkmayabilir.. Çünkü aslında sadece kendimiz için yaşıyoruz..

23 Temmuz 2010 Cuma

Neyin Bencilliği??


Şu uzun zaman içersinde çok düşündüm. Çok bilimsel çok araştırmacı değil bu düşünceler. Canımın istediği, içimden geldiği gibi kuralsız. Herkesin eşit olduğu herkesin eşit bir şekilde dünyaya geldiği bu dünyada neden gösteriş neden liderlik veya bir küçük konuda bile kendini ön plana çıkarmak duygusu insanda var hiç çözebilmiş değilim. Bu bir oyun mu? İnsanın herkesle eşit olduğunu bilmesi ama bir yandan herşeyin onda olmasını istemesi. Para kazanıp maddi açıdan ya da manevi açıdan etrafındaki hiç bir açlığı, çaresizliği en azından hiç bir olumsuzluğu düzeltmeye çalışmaması. Kendine giysi alması, kendine araba, kendine ev, kendine hep kendine.. Hiç işin içinden çıkamıyorum. Geçen gün National Geographic kanalında olması muhtemel bir program izledim. Güney Pasifik'teki Tana adasından getirilen bir kaç yerli adamı teknolojinin, varlığın Amerikanın ortasına getirip tepkilerini program haline getirmişler. O okumamış kendi kabilesinden başka insan görmemiş insanların tepkileri şu teknoloji çağındaki insanların tepkisizliğine karşı çok büyük bir duruştu. Sokakta yatan insanlar için dönüp 'Neden sokakta yatıyorlar ?' sorusunu sorabildiler.. O kadar boş ev varken neden sokaktaydılar? Kendi kabilelerinde birinin ev istemesinin yeterli olduğunu dile getirdiler. Belki yetişme tarzı belki doğarken seçememe şansı diyebiliriz ama her insanın içinde insanlığını belli eden davranışlar vardır, bunları gizlemediği çıkarları uğruna köreltmediği sürece. Herkese göre yaşam farklıdır herkese göre öncelikler farklıdır. Ama açıkca gözardı edilemeyecek bir hayatta var. Evimizden o güvenli sığınak sandığımız yerden çıktığımızda bu dünyadaki hiçbirşeye sonsuza kadar sahip olmadığımızı hatırlamalıyız. Paylaşmayı unutmamak gerek..